5 Kasım 2009

Trabzon'dan iki hikaye

26 Ekim günü Gazipaşa yokuşu sağlıklı bir insanın damarları kadar temizdi. Ara sıra cidarlara yapışanlar olsa da bulundukları yerde fazla duramıyorlardı. Neden mi? Çünkü görevinin ilk yıllarında ve ciddiyetinde olduğu yüzünden belli bir polis memuru canla başla mücadele ediyordu. Çok mu abarttım “canla başla” derken. Hayır, hayır… Gazipaşa yokuşu çoğu zaman Trabzonlu için çile olan yerlerden biri.
O gün içerisinde gazipaşa’yı iki kez indim çıktım. Saat öğleden sonra iki sıralarında oradan geçerken özellikle yavaş yavaş inceleyerek yürüdüm. Hatta ara sıra durarak memurun yüzünün ifadelerine baktım. Bir araç yokuşun alt tarafında durmakta idi. Memur ona doğru gidiyordu. Tam o sırada bir başka araç sağa sinyal vererek polis memurunun yanından geçti. İşte o an inanılmazdı. Başını ara ara yukarı çevirerek aracın ne yapmaya çalıştığını izliyor, aynı zamanda da aşağıya doğru yürüyordu. Daha fazla bakmama gerek yoktu. İşini nasıl yaptığı belliydi. Gazipaşa 26 Ekim’de çok rahat nefes aldı.
Bugün yine çekilmişti duman ciğerlere, yine işgal süresinin kısalığını ifade eden yanıp sönen ışıklarıyla araçlar yol kenarlarındaydılar. Dün gördüklerimin hayal olduğunu düşündüm. Gözlerim polis memurunu aradı. Göremedim. Nedendir bilinmez…
26 Ekim’de Gazipaşa Caddesi’nde görev yapan polis memuruna teşekkürler.


Birkaç ay önce başımdan geçen bir olayı da sizlerle paylaşacağım.
Atapark’tan Meydan’a gitmek üzere dolmuş bekliyordum. Birçok dolmuş güzergahının üzerinde kaldığı için Atapark ulaşım bakımından çok rahat bir semttir. Dediğim gibi, kısmen boş gelen bir Fatih dolmuşuna bindim. Çok kısa bir süre sonra Zağnos girişinden birbirleriyle ilişkisi olmadıkları belli olan iki adam daha bizim dolmuşa bindi. -Trabzon’da iç yollar aslında taşıttan çok insanlar içindir. Ne yazık ki alternatif yollarımızın az olması bizi büyük değişiklikler yapmaya itiyor. Atapark ile meydan arasındaki Uzun sokak(duraklama) problemi birkaç durak çözümü; sokağın başında, ortasında ve sonunda olmak üzere 3 durak ile çözüldü.- Sessizlik duraklar konusuyla bölününce çözümün iyi olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Tartışma dedim ama karşı bir taraf da yok hani dolmuşçu bile bu işin iyi olduğunu trafiğin böylelikle çok rahat aktığını söylüyordu. Diğer iki adamda durak yerlerinin genişliklerinden, trafiğin aksamayacağından bahsediyorlardı. İnsanların böyle düşünmeleri hoşuma gitmişti. Ancak uzun sokağın ilk durağını geride bıraktığımız zaman içersinde adamlardan birinin “kardeş beni de şurada müsait bir yerde bırak” sözü dudağımın sola bir kavis yapmasıyla gülmeme neden oldu. Diğer adamın yüzü nasıldı bilmiyorum ama sürücünün dikiz aynasından yansıyan aksi şaşkındı. Sürücünün şaşkınlığından olsa gerek harekete geçmemiz biraz yavaş oldu. Sürücünün sözel tepkisi geç olmadı: “daha demin ne diyordu? Şimdi yaptığına bak!” dedi. Dilimin ucuna “sen de durmayacaktın, bir sonraki durağa kadar götürecektin” diye geldi ama konuşmanın başından beri izleyici olduğumdan öyle kalmaya karar verdim. Neyse ki diğer adam düşüncelerimi okumuş gibi aynen söyledi. Her hangi bir üsteleme olmadı. Son cümleler söylenmiş gibi dolmuştan inene kadar sessizlik hüküm sürdü.

Bu kısa ama önemli olayların sonunda söylenecek çok şey var. Ama sırasıyla her iki hikayenin sonunu da iki büyük düşünürün sözleri ile kapamak istiyorum.

Davranışlar, kelimelerden daha fazla konuşur, daha çok şey ifâde eder.
Oscar Wilde

Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
Mevlana Celaleddin RUMİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder